SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Z-ZEKAT

<< 689 >>

DEVAM-3: 1. Zekatın Farziyeti

 

حدثنا أبو اليمان الحكم بن نافع: أخبرنا شعيب بن أبي حمزة، عن الزهري: حدثنا عبيد الله بن عبد الله بن عتبة بن مسعود: أن أبا هريرة رضي الله عنه قال:

 لما توفي رسول الله صلى الله عليه وسلم وكان أبو بكر رضي الله عنه، وكفر من كفر من العرب، فقال عمر رضي الله عنه: كيف تقاتل الناس؟ وقد قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أمرت أن أقاتل الناس حتى يقولوا لا إله إلا الله، فمن قالها فقد عصم مني ماله ونفسه إلا بحقه، وحسابه على الله). فقال: والله لأقاتلن من فرق بين الصلاة والزكاة، فإن الزكاة حق المال، والله لو منعوني عناقا كانوا يؤدونها إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم لقاتلتهم على منعها. قال عمر رضي الله عنه: فوالله ما هو إلا أن قد شرح الله صدر أبي بكر رضي الله عنه، فعرفت أنه الحق.

 

[-1399-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatır: Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat etmiş, Ebu Bekir halife olmuştu. Bu sırada Araplar'dan bir kısmı irtidad etmişti (dinden çıkmıştı). Bu arada Ömer, Ebu Bekir'e, "Resulullah, "Bana, insanlarla, Allah'tan başka ilah yoktur' deyinceye kadar savaşmak emredildi. Bu sözü söyleyen kimse, başka haklı bir sebep olmadıkça, malını ve canını benim nezdimde koruma altına almış olur. Hesabı ise artık Allah'a kalmıştır" buyurduğu halde insanlara nasıl savaş açıyorsun ?!" demiştir.

 

Tekrar:  1457, 7284

 

 

[-1400-] (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e şöyle cevap vermiştir): "Allah'a yemin ederim ki, namazla zekatı ayranlarla (namaz kılıp da zekat vermek istemeyenlerle) savaşacağım. Çünkü zekat, mal üzerindeki bir haktır. Vallahi eğer Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e verdikleri bir dişi oğlağı bana vermekten kaçınırlarsa bundan dolayı onlara savaş açarım." Bunun üzerine Hz. Ömer, "Bu, Allah­'ın Ebu Bekir'in gönlüne koyduğu düşünceden başka bir şey değildir. Anladım ki bu çok doğru bir görüştür" demiştir.

 

Diğer tahric edenler: Tirmizi İman; Nesâî, Tahrimüddem;

 

 

AÇIKLAMA:     Zekat kelimesi lügatte, "artmak" (nema) ve "temizleme" anlamlarına gelir.

 

Zekat1'in terim olarak kullanılmasında yukarıdaki her iki anlam da dikkate alınmıştır.

 

Artma" anlamı dikkate alınmıştır:

 

Zekat verildiği zaman malda artma meydana gelir. Çünkü sadaka malı ek­siltmez. Diğer yandan sevabı kat kat artırır. Nitekim Allah sadakaları artıracağını beyan etmiştir.

 

Zekat sebebiyle sevap artar veya zekat, artma (nema) özelliğine sahip (tica­ret, ziraat gibi) mallardan verilir.

 

Temizleme" anlamı da dikkate alınmıştır. Çünkü zekat, nefsi cimrilikten ve günahlardan temizler. Zekat, İslam'ın üzerine bina edildiği beş şarttan üçüncüsüdür.

 

İbnü'l-Arabî şöyle demiştir: "Zekat; farz olan sadaka, mendup olan sadaka, nafaka, hak ve afv (fazlalık) anlamında kullanılır.

 

Zekatın şer'i (ıstılahı) anlamı ise, üzerinden bir yıl geçmiş olan nisap miktarı malın bir kısmım fakirlere ve Nebi s.a.v.in soyu olan Haşimoğulları ve Muttaliboğulları soyundan olmayan diğer hak sahiplerine vermektir.

 

Zekatın rüknü samimiyettir. Farz olması için nisap miktarı mala sahip olmak ve bu malın üzerinden bir yıl geçmesi gerekir.

 

Zekat, akıllı, ergenlik çağına girmiş ve hür kimselere farzdır. Zekat verildiği zaman, dünyadaki ödeme farziyeti düşer, ahirette de sevap elde edilir.

 

Zekatın hikmeti, insanı kirlerden temizlemek, derecesini yükseltmek, hür in­sanlara (Allah'a) kul olma duygusunu yaşatmaktır."

 

Burada nakledilen görüşler doğru olmakla birlikte "zekatın kimlere farz ol­duğu" konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

 

Zekat, delil getirmeye bile ihtiyaç duyulmayacak şekilde kesin bir emirdir. Sadece bazı ayrıntılarda ihtilaf edilmiştir. Zekatın farziyetini inkar eden kişi kafir olur.

 

Buharî bu konuda altı hadis kaydetmektedir:

 

1- Ebu Süfyan'dan rivayet edilen, namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık ilişkilerini canlı tutmayı ve iffetli olmayı emreden hadistir. Bu hadisin akla gelen ilk anlamı, sayılan hususların farz olduğu yönündedir.

 

2- İbn Abbas'ın (r.a.) naklettiği, Muaz'ın Yemen'e gönderilmesini anlatan hadistir. Bu hadis, yukarıdaki hadisten daha açık bir şekilde zekatın farz olduğunu gösterir.

 

3- Ebu Eyyub r.a.'dan nakledilmiştir. Cennet'e girmeyi sağlayacak amel ile ilgili sorudan bahsedilmektedir. Namaz kılmak, zekat vermek ve akrabalık bağlarının canlı tutulması cennete girmeyi sağlayıcı amel olarak gösterilmiştir. Bu hadisin, zekatın farziyetini ifade etme bakımından kapalı olduğu yönün­de bir itiraz gelirse buna şöyle cevap verebiliriz:

 

a. Cennete girmeyi sağlayacak bir amel sorulduğu zaman, farzlardan bah­setmeden, nafile olan şeylerle cevap verilmez. Dolayısıyla buradaki ifadeyi farz olan zekat olarak yorumlamak lazımdır.

 

b. Zekat, namazla birlikte anılmıştır. {Dolayısıyla namaz gibi zekat da farz­dır).

c. Cennete girmeye vesile olan ameller arasında zekata da yer verilmiştir. Demek ki zekat vermeyen kimse cennete giremeyecektir. Cennete giremeyen cehenneme girer. Bu durum zekatın farz olmasını gerektirir.

 

d. Ebu Hüreyre ve Ebu Eyyub hadislerinde anlatılan kıssa aynıdır. Dolayı­sıyla İkinci hadisle birincisini tefsir edebiliriz. Yani, "farz olan zekatı ödersiniz" ifadesi, zekatın farz olduğunu gösterir. Yukarıdaki itiraza verilebilecek en güzel cevap da budur.

 

4- Ebu Hüreyre hadisidir ki daha önce açıklamıştık.

 

5- İbn Abbas'ın rivayet ettiği Abdülkays kabilesinden gelen heyetle ilgili olan hadistir. Bu hadis de, açıkça zekatın farz olduğunu gösterir.

 

6- Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği, zekat vermeyenlere karşı Hz. Ebu Bekir'in savaş açmasını anlatan hadistir. Burada delil olarak getirilen kısım, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, "Kişinin, can ve mal dokunulmazlık hakkını elde etmesi, hakkı eda etmesine bağlıdır. Maldaki hak da zekattır" buyruğudur.

 

Hadiste geçen "Ardarda bir kaç kez, 'Bu adama ne oluyor?' denilince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'Onun bir ihtiyacı var'" ifadesi konusunda İbnü'l-Cevzî, "Bunun anlamı, "(Soruyu soran kimsenin) önemli ve faydalı bir ihtiyacı vardır. Çünkü soru sormakla ihtiyacı olanı anlamıştır" demiştir.

 

"Akrabalık bağlarının canlı tutulması" konusunda Nevevî şöyle der: "Bunun anlamı, gücün nispetinde, akrabalarına iyi davranmak, onlara İnfakta bulunmak, selam vermek, ziyaret etmek, itaat etmek vb. güzel davranışlardır. Burada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer hayırlar yerine, muhatabın durumunu dikkate alarak özellikle bundan bahsetmiştir. Soruyu soran kişi belki de akrabaları ile ilişkisini zayıf tuttuğundan dolayı, sırf o kişi için, bu husus önemliydi.

 

Buradan şu sonucu çıkartabiliriz: "Bir amel, muhatabın, ameldeki zorluk ya da kişinin gevşekliği gibi bir sebeple, bu konuda uyarılmaya ve teşvik edilmeye ihtiyacı varsa özellikle belirtilebilir."

 

Hadiste, "farz namazı kılarsın, farz olan zekatı ödersin" ifadesi, nafile olan sadakaların kasdedilmediği anlaşılsın diye "farz" kaydı ile zikredilmiştir. Çünkü burada "zekat" sözcüğü sözlük anlamında kullanılmıştır.

 

Hadiste, "Ramazan orucunu tutarsın" denilerek oruç zikredildiği halde hac­dan bahsedilmemiştir. Çünkü belki soru soran kişi, hac yaptığını söylemişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bu sebeple haccı zikretmemiştir.

 

Hadiste yer alan, "Cennetlik bir kimse görmekten hoşlanan bu adama bak­sın" ifadesi şu iki şekilde yorumlanabilir:

 

1. Resulullah (s.a.v.) onun cennetlik olduğunu bildiği için bunu haber vermiştir.

 

2. Burada kasdedilen, emredildiği şekilde amelde bulunmaya devam eder­se cennetlik olmasıdır. Nitekim Müslim'de geçen Ebu Eyyub'a ait şu rivayet bu görüşü desteklemektedir: "Emredilen şeye devam ederse cennete girer."

 

Kurtubî şöyle der: "Bu hadis ve bedevi ile ilgili hikayenin anlatıldığı Ebu Talha hadisi, nafileleri terketmenin caiz olduğunu göstermektedir. Fakat sünnetleri sürekli terkeden kişinin dinî hassasiyeti azalmış demektir. Eğer küçük gördüğü için terkeder ve sünnetlerden yüz çevirirse, bu fasıklık anlamına gelir. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem , 'Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir' buyurmuş­tur. Sahabe ve tabiun, farz gibi sünnetleri de hiç terketmezlerdi. Sevaplarına bakarak aralarında ayırım yapmazlardı. Fakihler, iade ve terk, terkedilmesi ha­linde gerekli cezanın ne olduğunu belirleme ihtiyacını hissedip gruplandırma yapınca bazı insanlar sadece farzları yapmayı yeterli gördüler, sünnetler onlara ağır geldi. Sünnet ve nafilelerin önemini kavrayıp onlardan da sevap kazanma gayreti içine girdikleri zaman bunları yapmak kendilerine çok kolay gelecektir."

 

 

Zekatın Farz Olma Zamanı

 

Zekatın İlk olarak ne zaman farz kılındığı konusunda görüş ayrılığı bulun­maktadır. Çoğunluğa göre hicretten sonradır. Bir görüşe göre oruç farz kılındık­tan sonra hicri 2. yılda farz kılınmıştır. Bu Nevevî'nin görüşüdür.

 

İbnü'l-Esîr'in, "el-Kam Tarîh" adlı eserinde belirttiğine göre kesin olarak hicri 9. yılda farz kılınmıştır.

 

İbn Huzeyme ise hicretten önce farz kılındığını iddia etmiştir. Delil olarak, Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği Habeşistan'a hicreti anlatan rivayeti gösterir. Bu olayda, Cafer, Peygamberimiz'i (s.a.v.) anlatırken, "Bize namaz kıl­mamızı, zekat vermemizi ve oruç tutmamızı emreder" İfadesini kullanmıştır.

 

Bize göre bu delil tartışmaya açıktır. Çünkü o sırada henüz ne beş vakit na­maz ne de Ramazan orucu farz kılınmıştır. Dolayısıyla Cafer'in bu sözleri muh­temelen Necaşi'ye ilk gidişi sırasında söylenmemiştir.